Teknolojinin gelişmesi, kitlesel elektronik iletişimin güçlenmesi, bilgiye olan ulaşımın kolaylaşması müzik dinleyicisinin ve müzisyenin alışkanlıklarını kökünden değiştirdi.
Eskiden bir müzisyen şarkılarını insanlara dinletebilmesi için plak/kaset bastırıp radyolarda yayınlatabilmesi gerekiyordu. Şimdi ise müziği kaydedip çeşitli stream sitelerine yüklemeniz ve sosyal medya hesaplarından paylaşmanız yeterli.
Akıllı telefonlarımızdan bile müziklerimizi kaydedebiliyor olsak bile, kayda değer bir dinleme kalitesi üretebilmek için en basit yöntem ev içerisine oluşturabileceğimiz bir stüdyodur. Stüdyomuzu kurmadan önce, hedef kitlemizi tartmalı, nasıl müzikler yapacağımıza karar vermeli, bu müziği en iyi şekilde yansıtabilmek için nelere ihtiyacımız olduğuna uzun uzadıya düşünüp karar vermeliyiz.
Öncelikli olarak DAW(Ses kayıt ve işleme) programlarımızı çalıştırabilecek bir bilgisayar olmazsa olmazımızdır. Bir sonraki ekipman ise ses kartımız ve kullanacağımız programdır. Ses kartımıza karar verirken kaç girişe, çıkışa sahip olacağı ve bu girişlerin gitar için mi, mikrofon için mi, mikrofon olacak ise condenser mikrofonları çalıştırmak için mecburi olan +48volt Phantom Power’a ihtiyaç duyacak mıyız ya da MIDI girişimiz olması gerekiyor mu gibi soruları öncelikli olmalıdır. Bir çok ses kartı ile birlikte çeşitli kayıt programlarının ‘Lite Edition’ olarak tabir ettiğimiz, amatör kullanıcılara yönelik olan basit versiyonları gelmektedir. Ses kartı seçerken buna da dikkat etmemiz yapacağımız müziği yansıtmamızda önemli bir etken olacaktır.
Vokal kaydı ya da akustik enstrüman kaydı yapacak isek en önemli ekipmanlarımızdan birisi de mikrofondur. Vokal, davul, gitar, elektrik gitar vb. bir çok sese yönelik mikrofonlar bulunmakta. Condenser ya da dinamik mikrofon seçimi ses kalitemizi önemli yönde etkileyecektir. Fakat sessiz ya da yalıtımlı bir ortamımız yoksa dinamik mikrofona yönelmek doğru tercih olacaktır. Yalıtımlı bir ortam sağlayabiliyorsak condenser mikrofonlar hem vokal hem de enstrüman kayıtlarımızda kalitemizi artıracaktır.

Yaptığımız kayıtları doğru bir şekilde duyabilmek için ise referans monitörü ya da kulaklığa ihtiyacımız olacak. Doğru duyumu sağlayamazsak yaptığımız hataları ya da istemediğimiz, hoşumuza gitmeyen sesleri istemsizce dinleyicimize sunmuş olabiliriz. Müziğimizin türüne, kullandığımız enstrümana, duymak istediğimiz frekanslara göre monitörlerimize karar vermeliyiz. Örneğin bas gitar çalıp kaydedecek bir kişi için 8 inç ya da daha büyük bir bas sürücüsüne sahip monitörler tercih sebebi olmalı.
Midi klavye ise artık her ev stüdyosuna giren, piyano/klavye çalmayı bilmesek dahi çeşitli sanal sesleri, enstrümanları daha rahat kullanabilmemizi sağlayan, yeni modellerde sadece usb ile bilgisayara bağlayabildiğimiz, yaratıcılığımızı geliştirip ufkumuzu açacak ve neredeyse olmazsa olmaz diyebileceğimiz ekipmanımızdır. Çeşitli tuş sayısına, ayar düğmelerine, sample ses pedlerine sahip yüzlerce çeşit midi klavye mevcut.

Bir çok kişinin önemsemediği fakat ekipman zincirimizde önemli bir yere sahip olan kablolar, diğer ekipmanlarımız ne kadar kaliteli olursa olsun aradaki iletişimi sağlayacağından kaliteli olmak durumundadır. Unutmayalım ki, zincirimizdeki en düşük kalitede olan ekipmanımız kadar kaliteye ulaşabiliriz.
Bunlar dışında daha ileri zamanlarda EQ, mixer, mikrofon preamp vb. hardware ekipmanlar kendimizi geliştirdikçe, bilgi sahibi oldukça ihtiyaç haline gelebilir ve stüdyomuzda yerlerini alabilirler.
Çevremizdeki müzisyenlerden, stüdyo ve enstrüman mağazaları çalışanlarından yardım almak ise doğru ekipmanlara ulaşmak için en kolay yollardan birisidir.